05/03/2024

İmamoğlu & Erdoğan mukayesesi

2019 Yerel Seçimlerinden sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmaya başladım. Kendimi çok ayrıcalıklı hissediyorum zira hayatının büyük kısmını muhafazakâr camiada ve siyasi partilerde geçirmiş biri olarak farklı insanları tanıma ve çalışma fırsatım oldu.

Bu, paranın satın alamayacağı kadar değerli benim için.

Kamu hassasiyetine özen göstererek izlenimlerimi ve düşüncelerimi yazmak istiyorum. Ekrem Bey’le yollarımızın kesişmesine vesile olan bir köşe yazım iken, bir başka yazım yollarımızı ayırmamıza sebep olur mu, bilemiyorum. J Hayırlısı diyelim.

Şahsen, Ekrem Bey’i ilk defa 2019 Yerel Seçimler öncesi tanıdım. Kendisinin bir günlük seçim çalışmasına katılmış ve söyleşi yapma fırsatı yakalamıştım. O günkü gözlemim şöyleydi:

Ekrem Bey’in gün içinde konuşmalarını ve esnaf ziyaretini takip ederken CHP’li bir adayı takip ediyormuşum gibi hissetmedim. İmamoğlu’nun ideolojik söylemlerden uzak durması, hizmeti partili olmaktan önceye koyması, halkla teması, ötekileştirmekten itinayla kaçınması beni şaşırttı ve ülkem adına sevindirdi de. Bana biraz Tayyip Bey’in İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı dönemini hatırlattı İmamoğlu. Böyle giderse ‘CE-HA-PE zihniyeti’ eleştirisini Tayyip Bey’in elinden alacak gibi görünüyor. (27 Ocak 2019)”

Zaman zaman bu benzetmeyi birçok kişi de dile getirdi. Her ne kadar Ekrem Bey, Tayyip Erdoğan’la kıyaslanmaktan hoşlanmasa da, ikisinin de siyaset dünyasındaki etkileri açısından benzerlikleri çok fazla… İkisi de “evden işe, işten eve” anlayışıyla belediye başkanlığı yapmıyor. Türkiye siyasetini dizayn etme konusunda istikrarlılar ve itiraf etmeliyim ki rekabetleri adil olmasa da müthiş güzel.

Bugünkü gözlemime gelecek olursam;

Her ikisiyle de çalışmış biri olarak söyleyebilirim ki, bana göre onları ayıran en büyük özellik çalışma stilleri. Bu açıdan Tayyip Bey’i geleneksel, Ekrem Bey’i modern olarak tanımlayabilirim.

Örneğin, Tayyip Bey görevlendirdiği kişileri yetkilendirmez. Ama Ekrem Bey görevlendirdiği kişileri yetkilendiriyor.  Bu hem karşısındakinin işini kolaylaştırıyor hem de enerjisinden çalmıyor. Bu sebeple, Ekrem Bey’e yönelik “İBB Başkanı olarak İstanbul dışında farklı alanlarla ilgileniyor, İstanbul’a zaman ayırmıyor.” eleştirisi yapanların içleri rahat olsun.

Her insanda olduğu üzere Ekrem Bey’in de yanlışları, hataları var elbette….Ama şunu tüm samimiyetimle söylemeliyim ki işi çok zor. Bir tarafta iktidarın yaptırımları ve algı yönetimi diğer tarafta parti içi yıpratma gayretleri… İktidarın gerekçelerini bir nebze anlayabiliyorum ama CHP’ye İstanbul gibi bir şehrin belediye başkanlığını kazandırmış olan birinin, CHP’nin içindeki bazı kişiler tarafından tüketilmeye çalışılmasını anlayamıyorum cidden.

İktidar cephesinden yapılan haksızlıklarla ilgili iki husus var ki, beni çok üzüyor. İlki “seçimlerden sonra belediyeye kayyum atanacağı” söylentilerinin gecesini gündüzüne katarak çalışan insanlar üzerindeki yıkıcı etkisi, ikincisi de hiç ilgisi olmamasına rağmen sırf çamur at izi kalsın mantığıyla çalışanlara terör yaftası yapıştırılmaya çalışılması. Maalesef ki bu süreçte iktidar partisi, İBB yönetimine ağır psikolojik şiddet kullanmıştır. Tüm bu engelleme çalışmaları ve baskılara rağmen, AK Parti’nin İBB Başkan Adayı Murat Kurum’un da dediği gibi, Ekrem İmamoğlu ve ekibinin “projelerinin yüzde 87’sini tamamlaması” başarıdır.

Tayyip Bey de Ekrem Bey de kazanılması imkânsız görünen bir seçim kazandılar. İkisi de mevcut iktidarla ve parti içi dinamiklerle mücadele etti. İkisi de Türkiye’nin siyasetine yön verecek kişiler olduğunu Belediye Başkanlıkları döneminde hissettirdi.

En önemlisi; ikisinin de hedefi toplumsal barıştan ve tabuları yıkmaktan yana.

Tayyip Bey, 2002 yılında oturduğu iktidar koltuğunun ilk yıllarında bunu başarmış olsa da ilerleyen süreçte kutuplaşma yolunu tercih etti.

Ekrem Bey henüz iktidar koltuğuna oturmadı. Şahsen 31 Mart seçimlerini kazanacağından ve Türkiye siyasetine yön vereceğinden şüphem yok. Toplumsal barışı sağlayıp sağlayamayacağını zaman gösterecek ama gönlüm başarmasından yana…