05/03/2025

Zorlu Holding ve Yaşanan Gariplikler Silsilesi

“Nerde o eski ramazanlar…” klişesinde olduğu gibi, Eski Türkiye’de Ramazan ayında en çok konuşulan konu “orucu bozan şeyler” olurdu. Yeni Türkiye’de ise oruç tutanlar-tutmayanlar, Ramazan ayına sevinenler-sevinmeyenler gibi çok daha sofistike mevzuları konuşur olduk.
Bu değişimin sebebi Ak Parti iktidarı. Şöyle; Ak Parti iktidarında muhafazakâr insanlar kendini güçlü hissedince, siyasi veya dini olarak farklı görüşteki insanlardan beklentileri değişti. Bu değişen beklentilerin içinde beni en çok üzen şey sevginin olmayışı… Bu ifademin romantik kalacağının farkındayım lakin sevgi, beraberinde getireceği pek çok şey gibi saygıyı ve anlayışı da getirir. Yunus Emre’nin “Yaratılanı severim Yaradan’dan ötürü” sözünün bugünün inanç dünyasında yer bulamaması hüzün verici. Günümüz Müslümanlığında sevginin yerini alan duygu maalesef ki korku… Siyasi olarak güçlü olan muhafazakârlar karşısındakinden korkuya dayalı anlayış ve saygı bekliyor. Bu da ikiyüzlü ve samimiyetsiz ilişkilerin oluşmasına sebep oluyor.
Mesela geçenlerde yaşadığımız ve artçıları devam eden Zorlu Holding olayı…
Yaşananlar özetle şu şekilde; Vestel CEO’su Ergün Güler, Ramazan ayının başlaması nedeniyle çalışanlara e-posta yoluyla “Hepinizi sevgiyle kucaklıyor, aileleriniz ile birlikte huzur dolu bir Ramazan ayı diliyorum.” mesajı gönderiyor.
Aynı şirketin bir başka üst düzey yöneticisi olan Zorlu Holding CEO’su Cem Köksal, bu mesaja “Bizim kurumsal olarak kutlanacak günler listemizde Ramazan ayı yer almıyor. Dini günlerden Şeker ve Kurban bayramları yer alıyor. Çok uluslu bir şirket olmaya çalışırken her dinden ve milletten de çalışanlarımız olmasını bekliyoruz. Bu uyarımı da ciddiye almanı özellikle rica ediyorum.” sözleriyle tepki gösteriyor.
Fakat e-posta yanlışlıkla tüm çalışanlara gidiyor. Sonrasında da medyaya yansıyor. Tüm bunların ardından yaşananlar ise aklı başında olan herkese “Yok artık, daha neler!” dedirtecek cinsten…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Köksal hakkında “İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme” suçundan resen soruşturma başlatıyor. Köksal soruşturma kapsamında gözaltına alınıyor. Sonrasında yurt dışı yasağı ile serbest bırakılıyor. Neticede de Köksal, görevinden istifa ediyor.
İşte bahsettiğim korkuya dayalı saygı bu… Köksal’ın mailinde dine hakaret yok, inanca saygısızlık yok. Buna rağmen gözaltı var. Ne alakaysa yurt dışı yasağı var.
Köksal’ın maili şahsi olarak rahatsız edebilir, gereksiz görülebilir lakin bu kadar tepkiye ve yaptırıma gerek var mı?
Bu durum neye yol açıyor biliyor musunuz? Dürüst, çalışkan, adaletli, hakkaniyetli bir yönetici eğer ki dindar değilse bir açığının bulunup ifşalanmasına, etiketlenmesine ve piyasadan uzaklaştırılmasına… Bu ise haksız olduğu kadar adil de olmayan rekabete ve nihayetinde dindarlar(!) elinde tekelleşmeye yol açar.
İktidara veya muhafazakâr insanlara şirin görünmek adına “münafıkların” artmasına yol açar.
Mesela; Bir tarafta Kur’an-ı Kerimi soldan sağa ve sayfa atlayarak okuyan, umreden başörtülü fotoğraflar paylaşan, diğer tarafta “hayasızca hareket”ten göz altına alınan “kara para aklama” suçundan ceza alan insanlar türer.
Bunu mu istiyoruz hakikaten?